Bu ülkede besteci olmayın sakın!
Güncelleme tarihi: 23 Tem 2020

Merhabalar,
Besteciler eğer eser yazmazsa ne olur biliyor musunuz?
Ne müzik, ne yorumcu, ne dinleyici, ne de müzik kültürü olur bir ülkede.
Olur da, ne kadar gerçek olur orasını bilemem.
Tabii Klasik Batı Müziği'nden söz ediyorum. Biz aslında muhtacız diğer milletlerin bestecilerine, onlar olmazsa 1 sezon çalacak kadar eseri zor buluruz, o da çalmak istersek tabii. Bestecinin rölü bu kadar önemliyken konu hakkında bazı sorular sorsak;
Türkiye'de Klasik Müzik alanında bir besteci nasıl yetişiyor?
Sadece besteleri ile hayatını kazanabilir mi?
Bunun cevabı ne yazık ki hiç bir zaman "evet" olamadı.
Sebepleri çok çeşitli ama önce kısaca bu mesleğin meşakkatli yollarından bahsetmek yerinde olur sanırım. Anlatırken de değineceğim hususlar size sebepleri ve kaynakları hakkında fikir verecektir diye umuyorum.
Çocukluktan itibaren müziğe karşı yetenekli olduğunuzu hayal edin. Bir müzik okulunda bir enstrüman dersi almaya başlarsınız. Sizin için yepyeni bir dünyadır ve inanın bana çok zevklidir. Hayatınız değişir.
Şanslı iseniz iyi bir hocanız olur ve çok iyi anlaşırsınız. Enstrümanınızda biraz ilerlersiniz ve notanın bir yerinde okunuşunu dahi telaffuz edemediğiniz bir isim yazar.
İşte o bestecinin ismidir genellikle. Melodisini çok seversiniz ve bestecinin diğer eserlerini merak edersiniz.
Kimdir? Ne zaman yaşamıştır? Hangi millettendir?
Bu gibi sorulardan sonra siz de yavaş yavaş besteci olmaya özenirsiniz. Bir şeyler yazayım diye ufak melodiler üretmeye başlarsınız.
Eğer bu duyguya sahipseniz sizde bir besteci olabilecek potansiyel vardır denebilir.
Neden mi?
Çünkü sınıfınızdaki başka hiç kimse bu sorularla ilgilenmez.
Verilen eseri çalışır, hocasına çalar, hoca tamam iyi derse yeni bir eser verir, onu çalışır getirir dinletir o da tamam, bir sonraki, bir sonraki...
Bu hayatı boyunca böyle devam eder.
Besteci ve bestecilik kavramları onun ruhunda pek bir şey tınlatmayabilir.
Çünkü o sadece icracılık yolunu seçmiştir. Hatta profesyonel müzik dünyasında, orkestracılar arasında bile, mesleki rutine girildiğinde;
Geçen hafta hangi eseri, hangi şef veya solistle çaldığını bile hatırlamayanlar az değildir. Ayrıca bu eğer sen işini iyi yapıyorsan mecburiyet de değildir. Bu bir seçimdir.
Bestecilik ruhu taşıyan ise başka bir yoldan gider. Bir enstrümanı iyi çalmak için diğerleri gibi kan, ter ve gözyaşı dolu bir yoldan geçerken, bir yandan da beste yapmakla uğraşır.
Bir şeyler yazar, uyarlamalar yapmaya çalışır. Bunun için fazladan zaman harcamak onun için büyük zevktir.
Besteciliği daha ciddi yapmak istediğinde farkına varır ki, enstrümancı olarak aldığı eğitim onu yolda bırakır, yetmez!
Teorik bilgisi, solfej, entrüman bilgisi, orkestrasyon, müzik tarihi, armoni, kontrpuan, füg, stil bilgisi, stilleri yaratan kuralları ve onları kırarak yeni stiller yaratan bestecilerin ne yaptıklarını bilme gerekliliği, derken; daha bir çok konuda aldığı eğitim ona yüzeysel gelecektir. Daha da derine inmesi gerekir, daha uzaklardaki sulara yelken açabilmesi için daha yetkin bir denizci olması gerekir.
Aslında başına iş açmıştır ama henüz farkında değildir. Oraya geleceğiz az sonra.
Bu anlattıklarım bir çok enstrümancının kafasını yormadığı, yormak istemediği ve hatta gereksiz bile bulabildiği şeylerdir.
Ancak burada bazı enstrümancıları da özellikle ayırmak gerekir; zaten onlar da doğal olarak diğerlerinden fark edilir derecede ayrılırlar.
Ama genelde çoğunluk ilk anlattığım gruptadır.
Eğitiminizi aldınız değerli hocalarla çalıştınız, diğerlerinden daha çok donanım sahibi oldunuz. Kendi ifade dilinizi, stilinizi de bulmanız gerekir ki bu da hiç kolay değildir.
Bunlar da tamam diyelim ve doğal olarak hayatınızı aldığınız eğitim sonucunda edindiğiniz bu meslekle kazanabilmek istersiniz.
Buraya kadar her şey iyiydi de bundan sonra yol daralmaya ve tünelin ucundaki ışık sönükleşmeye başlar. Bir de Türkiye'de iseniz bu tünelin sonunda ışığı bile görebilmeniz için mucize olmasını beklemek gerekir.
Yarışmalara katılırsınız en büyük ödülü de kazandınız diyelim. Alacağınız ödül sizin 1 yıllık faturalarınızı dahi ödemeye yetmeyecektir. Yaşamak için başka yollar bulmaya mecbursunuz. Akademik kariyer yapmak için sizden önceki dolmuş kadroların boşalması veya ünvan sahibi yetkililerin insafı arasında kalma ihtimaliniz çok yüksektir.
Sonra, diyelim dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi, eserlerinizi bir orkestranın icra etmesi için gönderirsiniz. Orkestraların Yönetim Kurulları ve Şefler sizin eserlerinizi tam olarak dinleyecek, anlayacak ve de programa alacak.
Harika değil mi?
Hayır değil! Bu anlattıklarımın gerçekleşmesi mucizeler listesinde en alt sıralardadır.
Fakat o kadar şanslısınız ki; mucize gerçekleşti bir değil 6 orkestra programa aldı sizin eserinizi.
Müthiş gidiyor her şey! Ancaaak!
Ücret konusuna gelince işler narinleşecektir.
Hatta siz öyle bir duruma geleceksiniz ki; "Eserim çalınsın da, bir kez canlı duyabileyim de, üstüne ben para vermeye razıyım" diyeceksiniz, dedirtileceksiniz daha doğrusu.
Böylesi de olmadı, o yıl o orkestraların hepsinde, kendi kültürüne sahip çıkma bilincine sahip Yönetim Kurulları ve Şefler denk geldi. Her şey sizin tarafınızda ilerliyor.
Orkestra sizin eserinizi çalarken ne hissedecek?
Orkestranın zorlanması herkesi zorlar!
Malum orkestralarda her yıl seçim var! Dengeleri korumak lazım!
İnanın bana haklı oldukları yönler hiç de az değil.